KALFAT TARİHİ
Öncelikle şunu belirtelim ki bu konuda
çok sınırlı bilgiler var. Ve uzun araştırmalar neticesinde sınırlı
bilgilere ve belgelere ulaşabildik. Osmanlıca olarak arşivlerin
taranması ve bilgilerin çok dağınık olmasından dolayı araştırmalar çok
uzun ve yorucu olmaktadır .Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ile osman’lı
arşivleri ve 438 numaralı "Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu" defterinin
937-1570 11.nin incelenmesinde kasabamızla ilgili kısıtlı ancak ilginç
kayıtlara rastlanmaktadır.Bugünkü KALFAT'ın yeri eski bir yerleşim ve
bir Hiristiyan dini merkezi olan ve girişi Aslantaşı tarafından olup,
bugünkü Abdöle ve Halimgil denilen mevkiinden Cebecigillerin üzerinden
büyük Dünneke doğru kale ile çevrilidir.
Yörenin Türklerle ilk tanışması 1050
yıllara rastlamaktadır. Bir alperen olan bu Türk sülalesinin reisi
Dursun FAKİH olduğu bilinmektedir. Alim olan bu zata çevresinde Halife
denildiği ve diğer Türk grupları içerisinde sevilip sayıldığı ve sözünün
geçtiği kaydedilmektedir. Bu sülalenin 8'le 10 hane olduğu iki hanenin
gezici bir düzende yaşadığı kayıtlarda görülmektedir. Aynı tarihlere
yakın zamanda dğer Türk sülalelerinde yöreye geldikleri görülmektedir.
Oğuz boylarından oaln bu sülaleler yerleştikleri yerlere ya kendi sülale
veya büyüklerinin isimlerini vermişler yada diğer sülaleler böyle
anmışlardır.Kızıl Sakal'ın yeri (Kırk Sakal), Sakl'in, Yuva, Salur,
Saçak, Dodurga, Acin, Ören v.s. Bugünkü kasabamızın bulunduğu yer
yerleşim olarak seçen Dursun FAKİH'a ölümünden sonra "Halife Efendi"
veya bağlı olduğu tarikatten dolayıda "Halfeti Efendi" deniliyordu. O
tarihlerde Türkler arasında iki tarikat yaygındı. Bektaşilik ve
Halvetilik çevrede ise Dursun FAKİH sülalesine özellikle ölümünden sonra
"Halfetioğulları" denildiğini görüyoruz. 1300'lü yıllarında ise yerleşim
yerinin adının Osmanlı arşivlerinde de "Halfeti" olarak geçtiğini
görüyoruz. Yöre halkı genelde zanaatkar olup; çobanlık, çiftçilik ve
hayvancılıkla meşguldü. Çalışkan ve mütevazi olan bu insanlar çevreyi'de
ilim ve irfanla irşad ediyorlardı. Osmanlı arşivlerinde 1750'li
yıllarda, Efkaf kayıtlarında ise 1702 yılında ilk defa KALFAT adına
rastlıyoruz. Bugünkü Orta ilçesinin önceki adı KAR'I PAZARI iken 1800'lü
yıllardan itibaren KARA PAZAR olarak geçmektedir.Yine ayrıca 1715
tarihli Vakıf kayıtlarından birisinde (Gülbahar Hatun Vakfiyesi) "KALFA"
adına rastlıyoruz. Bazı Osmanlı kayıtlarında 1550 yılından itibaren bazı
kaynaklarda "Kalfa" ile "Halife" nin aynı anlamda kullanıldığını
görüyoruz. Bir başka rivayette şöyledir. Kalfat'ın bugünkü kuruluş
yerinde bir Höyük be birde Kale'nin varlığı belirtilmektedir. Lakin
tabii afetler ve büyük depremlerden dolayı Kale'nin bugün, kalıntıları
bile kalmamıştır. Bugünkü orman yolundaki Kale denilen mevkii (Fört
şapkaya benzeyen) ile bu tarihte sözü edilen kalenin hiç bir alakası
yoktur. Vatrlığından sözü edilen ve bugün hiçbir belirtisi kalmayan
Kale'nin Türkler tarafından ilk alınış tarihi olan 1082 yıllarındaki
fetihten dolayıda "Kaleyifet" denildiği halk tarafından söylene
gelmiştir. Yine bir başka isim olarakta bilinen ve günümüze kadar gelen
söylentide şöyledir. Malum KALFAT manevi alanda ağırlığı olan çevrede
dini bakımdan özellikle iyi tanınan bir beldedir. Hatta bir Velinin
şöyle dediği söylenmektedir. Bu eren Karabaşıveli Hazretleri olabilir.
Burası öyle bir beldeki inşallah temenni ve dileğimiz odur ki;
küllüklerinde bile Kur'an-ı Kerim'in okunması eksik olmasın. Bu mubarek
beldenin adıda inşallah bundan böyle Küçük Mısır olarak anılır. Maalum
köy hayatında küllüklerin, cinlerin yuvası olarak bilinir. Yani pislik
çok fazladır. Bütün bu şartlara rağmen "Küllüklerde" bile Kur'an-ı Kerim
okunması önemli bir mesaj olması gerek. KALFAT'ın başka anılış ve
biliniş şekli şöyledir. Bugünkü adı ile Orta, Şabanözü, Atkaracalar,
Kurşunlu, Çerkeş, Ilgaz, Tosya, Kızılcahamam, Çubuk, Çankırı ve Ankara
civarında 50-60 yıldır KALFAT olarak bilinen kasabamıza Fiğci Kalfat
veya Çatal Kalfat denildiği de bilinmektedir.
TARİHÇESİ
Çok eski bir yerleşim yeri olduğu bilinen Kalfat'la ilgili ilk tarih
kaydına Tunç çağında rastlanmaktadır. Ne acıdır ki elde bu konudaki
bilgiler yok denecek kadar azdır. Özellikle kalenin açılması ve kaya
mezarlarının incelenmesi neticesinde, sadece Kalfat'a değil bütün
yörenin ve hatta Çankırı ve Türk tarihine ışık tutacağı kesindir.Tarihi
kaynaklara göre Kalfat ve yöresi çnce Hititler, sonra Paflagonyalılar'ın
eline geçti. Paflagonyalıların en yoğun olarak Aydos, Gelden ve Dumanlı
(Gavur evleri civarı) arasında çok önemli medeniyetler geçirdikleri
tesbit edilmiştir. Çok savaşcı millet oldukları bilinmektedir. Nüfusları
az olmasına rağmen Persler, Yunanlılar ve Makedonyalılarla uzun yıllar
savaşmışlar ve pek çok kere üstünlük sağlamışlardır. Atlarının meşhur
olduğu ve avcı olarakta anıldıkları bilinmektedir. Bu kavmin batıdan
geldiği ve bugünkü Makedonya civarında daha önce yerleşik bir hayat
yaşamışlardır. Hakimiyeti M.Ö 100 yıla kadar devam etmiştir. Kalfat'ın
bugünkü yerleşim yerinde bu kavme ait bir kalenin bulunduğu, ancak pek
çok deprem yüzünden ayakta kalmadığı bilinmektedir. Kalfat ve çevresini
daha sonra Persler ele geçirmişlerdir.. Persler uzun sürede bölgede
kalamamışlardır. İskenderun doğu seferinde yöreyi topraklarına kattığı
görünmektedir. Romalılar yaklaşok 450 yıl bölgeye hakim olmuşlardır. M.S.
350 yıllarında Bizanslılar Doğu Roma imparatorluğunun hakimiyetine son
vermişlerdir. Bizanslılar ise 1082 yılına kadar bölgede hüküm
sürmüşlerdir. Türklerin gelişi ile bölge şereflenmiş ve günümüze kadar
gelmiştir. Çankırı Bizanslılar için çok önemli bir merkez olmuştur.
Hatta kilise kanunlarının bile Çankırı'dan çıkarıldığını görüyoruz.
Bizanslıların Çankırı'yı çok önemli bir üs olarak kullanması ve bir
kilise merkezi haline getirmeleri Kalfat'ıda etkilemiştir ve
Kastamonu'ya bağlı olarak idare edilmiştir.Kasabamızın Aslantaşı denilen
mevkiinden çıkarılan iki arslan bu dönemlere aittir. İlim adamları ve
arkeologların Kalfat'ta yapacakları çok ciddi bir araştırma belkide
buranın en önemli merkezlerden birisi olduğunu ortaya çıkacaktır. Çünkü
tarihi kaynaklardan öğreniyoruz ki Roma ve Bizansta çift arslanın
birlikte olduğu yerleşim yerleri sadece ve sadece bugünkü şehir
seviyesinde olan yerlerdir. Kalfat ve çevresi binli yılların hemen
ikinci yarısında Horosan'dan gelen manevi fatihler yani Alperenler'ce
aslında önceden fethedildiğini görüyoruz. Büyük sultan Alparslan'ın
Malazgirt Meydan Savaşını 1071 yılında zaferle sonuçlandırılmasından
sonra Anadolunun bütün kapıları açılmıştır ve bu topraklar İslamı
Türkler'le tanıyarak şereflenmişlerdir.
Akıncılar Alperenler'in önderliğinde akın akın konvoylarla Anadoluya
gelmişlerdir. Yerleşme için seçtikleri hiç bir yerin tesadüf olmadığı ve
bu yörelerde de kendi adlarını taşıyan beylikler kurdukları
bilinmektedir.
İşte bunun sonucunda da Çankırı ve çevresi de Danışment beyliğinin
mekanı olmuştur. Beyliğinin sınırları ise (1071-1137) bugünkü manada
Amasya, Niksar, Malatya, Elbistan, Tosya, Çorum, Çankırı ve Sivas'ı
içine alan büyük bir beyliktir.